İstanbul Üniversitesi'nde sanat tarihi ile İspanyol Dili ve Edebiyatı, ardından Cambridge Üniversitesi'nde felsefe eğitimi almış olan Şule Gürbüz, saat tamiratı için çırak olarak Dolmabahçe Sarayı'nda işe başladığından söz ediyordu. Dinginliği ve cümleleriyle beni kendisine hayran bırakmış bu kadını gözümü ayırmaksızın izliyordum. Yaptığı iş haline, tavrına yansımıştı. Hareketleri zamanın farkına varmış ve bu varışla acele etmeden, sizi yormadan konuşan birine aitti. İşini öylesine büyük bir hazla anlatıyordu ki mekanik saat ustası olmayı pekâlâ arzulayabilirdiniz. Sabır isteyen bir işti. Karşımızda ustasının yanında kalfalığı seven biri vardı. Cümlelerinin etkisinden arınmamışken programın sonunda Şule Gürbüz'ün öyküleri olduğu belirtildi. Belgeselin sürprizi ve müjdesi oldu son cümleler. "Mutlaka okumalıyım!" diye düşündüm.
Üç kitabı var Şule Gürbüz'ün. Yazılma sırası; Kambur, Zamanın Farkında ve Coşkuyla Ölmek şeklinde. Coşkuyla Ölmek tazecik diyebileceğimiz bir öykü kitabı. Kambur ise kısa bir roman, uzun bir hikâye tadında. Bugün okuduğum bir yazıya göre vaktiyle cep kitap boyutunda basılmış. Yeni baskılarında normal boyutta.
Kitapları okuma sıram ise Zamanın Farkında, Kambur, Coşkuyla Ölmek şeklinde oldu. Aslında çok net hatırlamıyorum. Kambur'u Coşkuyla Ölmek'e kısa bir ara verip okumuş da olabilirim. Zira epeyce zaman geçti ve hafızam eskisi kadar iyi değil.
Zamanın Farkında'yı okurken Şule Gürbüz'ü tanımakta geç kaldığım için hayıflandım. Neyse ki kitabın yayın tarihi yüreğime su serpti. 2012'de çıkmış bir kitaptı. Altı çizilecek nice cümle vardı. Dili mükemmeldi. Zaman algısı, yorumlanması, öykü tekniği çok başarılıydı.
Kambur ile Zamanın Farkında arasında uzunca bir boşluk var. Bu boşlukta değişen çok şey mevcut Şule Gürbüz yazınında. Ama bu Kambur'un acemi bir metin olduğu anlamına gelmesin. Kambur da kahramanıyla başucu eseri olacak güzellikte. Coşkuyla Ölmek ise içinde bulunduğumuz yılın başında çıktı. Onu çıktığı günlerde alma keyfini yaşadım. Bundan sonra da Şule Gürbüz'ün sıkı bir okuyucusuyum. Benimle beraber nice isim de var. Bu da son derece güzel bir duygu.
Bende garip bir okur kıskançlığı mevcut. Bir yandan sevdiğim yazarları herkes tanısın, bilsin, kıymet versin istiyorum. Öte yandan her önüne gelen okumasa, küçük bir okuyucu kitlesine saklı kalsa ne güzel olur diye düşünüyorum.
Zamanın Farkında, sadece yazarının değil okuduğum tüm öykü kitapları içinde ayrı bir yere sahip olacak. Uzun zaman dilimlerini -neredeyse bir ömür- ele aldığı, çoğu erkek olan kahramanlarını kadın gözüyle çok başarılı bir şekilde aktardığı, diline ve kurgusuna hayran bıraktığı, yalın ama asla sıradan olmadığı için başucu kitaplarımdan biri artık. Coşkuyla Ölmek de çok iyi ama ilk okuduğum kitabı Zamanın Farkında olduğundan sanırım ayrı seviyorum mavi kaplı farkında olunan zaman başlıklı kitabımı.
Kitaptaki en sevdiğim cümlelerle tamamlayacağım yazımı. Mutlaka tanışın Şule Gürbüz'le ya da siz bilirsiniz!
"Çok şaşarım şiir sevenlere , okuyup geçenlere, kitabı kapatıp yemek yiyenlere, o bakışla yaşayıp da ölmeyenlere. Şiir sevilmez ki, öyle duyulur, öyle bakılır, hastalanılır, zehirlenilir, ölünür. şiir sonunda öldürür."