25 Aralık 2011 Pazar

Biliyor musun? - Turgut Uyar

biliyor musun
aşk şiiri yazmaktan bıktım
bir gün şöyle bir baktım
yazdığım bütün şiirler öyle
bir sarsılma, nedir bu
bir otuz aşk şiiri daha
kendimi hiç suçlamadım

peki o zaman ben neden
dereceler sokayım koltuğumun altına
ateşim varsa zaten
ey gözleri maden
çünkü aşk bir suçlamadır
sonuna kadar yaşanmamışsa
bir bardak birada yeni bir deniz
ve yağmur
eski bir denizde yeni bir ada
yaşanmamışsa

sözgelimi Galata'dan Afrika'ya gidiyordum
korsanları kralları ve bazı ülkeleri
ve bütün madenleri
ve kendi sonumu
iyi görmüyordum sonunda
her türlü madeni
elimde bir sürü kağıtla
hazırladım kendimi

Turgut Uyar

Bi'şarkı- Yani

Güzel bir programdan, güzel bir düet bu haftanın şarkısı olsun.
                "Hiçbir şeyi hiçbir şekilde yapamayanlar için"
                Benim için...

23 Aralık 2011 Cuma

Gazoz Desem


Çocukluğumuzun, masumiyetin içeceğidir o. Bırakın Nuri Alçolu Türk filmlerini. Leblebi tozu ve gazoz çocukluk çağımın yegane unsurlarıdır. İllâ cam şişede olmalıdır.

Elbette en güzeli Uludağ olanıdır. Candır. Sevilir.

Lütfen size ikram edilen gazozları içiniz. Reddetmeyiniz.

17 Aralık 2011 Cumartesi

Edebiyatımızda Bir Kırılma Noktası-Oğuz Atay

13 Aralık 2011 Oğuz Atay'ın ölümünün 34. yıl dönümünde NTV Gece Bülteni "Oğuz Atay'sız 34 Yıl" mottosuyla Murat Gülsoy'u konuk etti.
Murat Gülsoy'dan Oğuz Atay'a dair doğru ve yerinde tespitler. Onun Türk Edebiyatına katkıları üzerine tadımlık bir söyleşi.




Kırkı Çıkmamış Sevdamıza Şiir- İbrahim Tenekeci


paylaşılan mutluluğu severim
engin denizler kadar güzeldir o

I
bana ait olmayan cesetleriyaktım bütün gece
küllerini savurdum dans ettim
ay kaydı yıldızlar gülüştü pervasızca
ve saçlarımdan bir demet düştü suya
aldım öptüm gözbebeklerinden
cazibesini yitirmiş bir kadındın sen
seni ben güzel yaptım

II
davudi bir sesim vardı sonra kayboldu
yıldızların üzerine çığ düştü ve ellerim
damıttı ellerini-utandın-demek ki biliyorsun
ah,tarihsiz duyguların ilk resmini bulutlara çizilen
gözlerine çiy düşmüştü üşümüştün
aldım ısıttım seni

III
ben uzaktan severim
seni de öyle sevdim
bir tutam gökkuşağı karıştı sevdamıza
kuş kanadı bir tutam
bıraktık korkularımızı
uçtuk gittik

İbrahim Tenekeci

15 Aralık 2011 Perşembe

Bir Şarkı (Mehmet Erdem-Olur Ya)

Onur Ünlü'nün yönetmenliğini yaptığı ve Haluk Bilginer'in sesiyle "Şiddete meyyalim vallahi dertten" roman dizesini gönlümüze nakşettiği Polis filminin soundtrackı "Olur Ya".

İlk olarak Dublörün Dilemması kitabında okumuştum o mısraı. Altını çizmiştim. Nuh Tufan'ı kullanan Ferruh Ferman'a aitti söz. Murat Menteş'i sevme nedenlerimden biridir Dublörün Dilemması. Kitabın kapağında Onur Ünlü dahil üç afili filintanın fotoğrafı bulunur(Alper Canıgüz-Gökdemir İhsan). Dosttan dosta göndermedir filmdeki sözler. Tesirlidir. Belki bir filmin yazılma nedenidir. Günümüz edebiyatının geleceğine dair güven veren cümleleridir.

Nuh Tufan gibi bir kitap kahramanı çok sık çıkmıyor karşımıza. Gerçek olsa da arkadaşım olsa, yanıbaşımda olsa, o konuşsa ben dinlesem, ben yazsam o okusa, sürekli filmlere ve şarkılara gönderme yapsa, yine iflah olmaz çok zeki bir albino olsa, fena olmazdı. Okuyalı iki yılı aşkın bir zaman oldu, hala roman kahramanım Nuh Tufan'dır. Onun her daim kıyısında olan arkadaşı İbrahim Kurban'ı kıskanmaktayım. Fantastik kahramanım bu dünyaya biraz fazladır.

"Olur Ya"ya gelecek olursak çok iyi bir şarkıdır. Güzel adamların ürünüdür.

Mehmet Erdem'in sesinde Haluk Bilginer'i aratmayan bir buğu sözkonusu. Dinleyeni yenilenmeye çağıran kışkırtıcı bir yanı var. İlişkinizi gözden geçirmenizi tavsiye eden bir yanı olmakla beraber umutsuz bir tavır da şarkının satırları arasında dolaşmakta. "Olur Ya" imkasızı isterken küçük bir umut kırıntısı da taşıyor. Filmin özetidir adeta.

Sırf sevdiğimden, bugün öyle hissettiğimden, beni anlattığı, bir günü, ânı hatırlattığından, günüme not düşmek istediğimden, dinlemekten usanmadığımdan defterimde yer veriyorum.

Ey gerekçeler kime gereksin!


14 Aralık 2011 Çarşamba

Bi'Şarkı (Amy Winehouse-Back to Black)

Bir ölümün ardından günlerce dinlediğim ve bir şekilde bugün karşıma çıkan iç karartan Amy Winehouse şarkısı. Onun her "black" değişinin ardından karanlığımız artıyor. Mutsuz muyuz, bu durumdan? "Black, black" diye nağme yapıp mutlu olmak mümkün mü? Bazen mutsuzluğu da, mutsuzluğun getirdiği rahatsızlığı da, sonuçlarını da çok severiz. Biz.

Bi'Deha

Garip bir hafta geçirmekteyim. Üzerimden uzun süre etkisini atamayacakmışım gibi hissediyorum. Bu bir yol ayrımı gibi görünüyor. Sadece iki saatçik vakit geçirdiğim kelamı güçlü bir dehanın ya da delinin sözlerinin tesirindeyim. Bu zamana değin -kendisine itiraf etmesem de- düşünceleriyle, farklı görüş açısıyla beni her daim etkilemiş tek kişi kocam oldu. Onunla genellikle aynı şekilde düşündük. Ayrıldığımız noktalarda ise hep ikna edilen kişi ben oldum. Kamusal alanda kaybedenlerden olsa da çevremdeki en zeki adamlardan biridir.

Sıradan bir hayatı sürdürürken 12 Aralık 2011 Pazartesi günü iş çıkışında hiç istemediğim halde, bir arkadaşıma eşlik etmem gerekti. Gittiğimiz mekanda yedi kişiden oluşan bir grup bulunmaktaydı. İçlerinden sadece birini tanıyordum. Bu insanlarla tek ortak noktamız meslektaş olmamızdı. Konuşma sürecinin başındayken yaşı ve meslek tecrübesi bizden biraz fazla olan şu an adını bile hatırlamadığım deha konuşmaya başladı. Tartışmanın olamayacağı o ortamda sorular ve yanıtlarla beni her dakika şaşırttı. Sorgulamayı aklımdan bile geçirmediğim konularda ufuk açıcı, raydan çıkaran saptamalar yaptı. Her şey bir yana görmeye alışık olmadığım cesaretine hayran kaldım. Farklı olmak bu olmalı diye düşündüm. İlk defa cümleleri yere sağlam basan, ne dediğini bilen, başını da sonunu da gören kesinlikle çok zeki biriyle karşılaştım. Bir daha gitmeyi düşünmediğim buluşmaları iple çeker hale geldim.

Böyle zamanlar sıkça gelmiyor başıma. Bir sözün, bir kitabın, belki bir şarkının peşine düşmüşlüğüm, etkisinde kalmışlığım, kafa yormuşluğum çoktur. Fakat ilk defa bir insanın büyüsüne kapıldım. Sevilen bir şarkının saatlerce dinlenilmesi gibi onu dinlemek arzusundayım.  Bazı hususlarda hiçbir zaman onunla aynı doğrultuda düşünmeyeceğim. Tabularımı yıkamayacak; ama ondan öğreneceğim çok şey var. Şanslıyım.

Bir insan tanıdım ve hayatım değişecek mi acaba?

13 Aralık 2011 Salı

TAŞ PARÇALARI / BİRHAN KESKİN

III
madem arkandan ağlamamı bile çok gördün bana
al bu taşlar senin olsun...o halde ve bundan böyle
bütün davullar vursun, telleri kopsun sazların
boşluğa bağırsınlar, birlikte;
kan kusacağız.
kan kusacağız.
madem dünya bunca zalim
madem yakışmıyor kalbimize.

bütün davullar gümlesin
boşluktan gelen, boşluğu dolduranı
boşluğa böğüreni
vursunnnn.

bak! nasıl kan kusuyor külde uyuyan
dünya görsün.

VI
ben seni hep sevgilim ben seni hep
yüzünden geçen dalgalardan okudum.
ellerine sevgi okudum gözlerine şefkat okudum
annen seni inkar etmişti
aldım etime dokudum.

V
Yanmamı bekleme benden
Ben ne çok yandım, biliyorsun.
Yanamam ben yanamam
yanamam küllerim uçuyor.
Rüyamda sapladığın jiletler etimde
Kanamıyor acımıyor.
Acımıyor
Bu dünya buz, bu buzzzzz
zzzzzzzzzzzda
Hiçbir şey acımıyor.

Bunlar yalan,
Yalan söylediklerim
Yalan söylediklerin
Bunlar ancak dünyaya yakışıyor.

Küldüm ben zaten
Küldüm zaten küldüm zaaaateeeen
Kalmışsa eğer
Külün içinde şimdi insanım
uyanıyor.

Dünya görsün şimdi.
Bembeyazzzz
dünyaaaaaaaaaaaa
Yoluna baş koyup buzzzdaaaaaaa
Kan kusanı.

VII
Dünya ne ki sevgilim,
Benim sana yaptığım kubbe yanında?
Düşsün, olsun, bırak,
içinde yıldızlar patlıyor.
Kolaydır inanmak kadar inanmamak da.
İster sal kendini dünyaya, ister kal yanımda
Her şeyden öte öyle sevdim ki ben seni
Yoluna baş koymak diyoruz
Biz barbarlar buna.

VIII
Kırdım, evet, o yalan mekânı kırdım
Çıksın diye ortaya
Çırrrrrrrıııllçıpplaaaaaaak:

Sen benim yuvamsın
Yuvanım ben senin.

IX
Beni bilmediğim bir dünyaya attı...

Bir cümlem yok, darrrrğğmadaaaaaaanıım, bundan.

Bir düşümüz vardı, "birlikte yaşamak" koymuştuk adını,
çok acıyor, belki bundan. Aşkî bir cümle mi bekliyorsun benden.
Beklemeeeeeeee.
Mutfakta reçel yapan iki kadın. Kırmızı biberleri filan.
Rüzgâr alan biraz tepe bir yer. Bakınca, iki yandan
uffffffffffffuk filan.
Dünya yuvarlak değil de hafif elipsmiş gibi.
kaldı ki iki kadın, dünyanın yuvarlağını zaten anlamayan.
böyle. kendime inandığım gibi inanmıştım ona da.
aşk olanın ötesinde bir aşktan söz etmek, aaaaaaah
bir inançtı desem.
bu kadar dağılmam kendimi şimdi
bu dünyaya fırlatılmış gibi hissetmem, bundan.
ne söylememi bekliyorsun
hava aldıkça sızlayan bir diş var içimde.
susmam bundan, konuşmam bundan.
ben zaten o ilk acıyla ölmediğimde çok gücenmiştim hayata.
insan olmuştum ilk o zaman.
ya da bozmuşlardı ben yenidoğandan.
kendimi acıya teslim ettiğimde hatırladım,
ölünmüyordu, hatırladım.
ölünmüyoooooorrrrrrrrrrrdu.


XI
acı çekerken de adil ol, diyor bana.
adil ol. sen değil misin inanan
hayatın büyük bir kader olduğuna,
kaderi yönlendirmek bile o büyük kader' in
içindedir filllllllllllan.
o yüzden şimdi adil ol.
sus. söyleme böyle şeyler! adil ol.

inanmıyorsun değil mi?
beni bilmediğim bir dünyaya attı,
diyyyyyyyorum.

diyorum ki,
sözde kalır her şey. sözzzzzzzzde kalıyor.
bir de bana adil ol, diyorsun.

X
ey duymayan insanı,
ey hayat dedikleri büyük kusur.
...

ey kimselere değişmediğim
ayrılığın neden bunca ağır?

hani adalet?
bir kasım' dan öteki kasım' a
bir yanım kör bir yanım sağır.
XV
ben başka bir şey olmak istememmm
istemedim başka şey.

sabırla sevgilim sabırla
acılarımız eşitlensin bu şehirde
diye diye.
bu şehirde etten geçip kalbe erişene
dek sabırla. tek, sabırla.

kaç kişi var bu şehirde
ruhunu sana kubbe,
kubbeeeeeeeeeeeeeeeee
etmiş!

XIV

büyük keder içerirmiş, gördüm, anladım
etten geçip aşka varanın sevgisi.
bunun yanında sevgilim bunun yanında
etin ihaneti, kısaca
hiçbir şeydir.


XII
şimdi bir masaldan bir peri
sessizce dinlesin beni,
alsın yorgun başımı

alsın cümlemi
usulca kalbine koysun.

benim cümle taşıyacak halim
yooooooğğğğğğğ.

XXXI
Katlanan, insanın birbirine yapışan yaralarından
bir yuva inşa etmektir aşk da, varla yok arasından
Ve ahşabı kemiren de ahşaba dahildir,
değil dışarıdan.
Beyhude insanın yuva arayışı ama
yine de yuva arar insan.

dışarısı sevgilim, dışarısı senin
kendini sürekli kaçak kılacağın yollardan başka nedir?
yollar ki hep gider, hep yatay.
ah ben bu kubbe fikrine o yüzden
takılmışım; kubbe ki yüzseksen derece bir şey,
büyük bir arzuyla mümkün.
gayret' in bildiğimiz ve unuttuğumuz anlamıyla örülen.

XVI
in ordan, in ordan
innnnnnnnn, diyor bana
zamanın ensesinden.

ay adalet' ten söz eden zalim
şimdi bi dur, düşün:
ev ki, en büyük mahremiyetti
kimdi vuran, kimi, en mahreminden?

XVIII
en acısını sevgilim en acısını
tadayım istedin:

en acısı buydu.

XVII
omurgamı aldın benim.
omurgamı aldın.
omurgamı aldın.
omurgamı.

niye?

XIX
Varla yok arasındayım
Varla yok arasındayım
Hep, varla yok arasındaydım.
Zaten.
Ben bilmedim ki
niye teyelliyim, niye?

Varla yok arasında
Varla yok arasında
Elimde bir kırık testi

Elimde bir kırık testi
Nereye bırakayım!

XX
Gitmek mi yitmektir kalmak mı artık bilmiyorum
yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep
ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine.

bilemem, belki bu yüzden
ben sana yanlış bir yerden edilmiş
bir büyük yemin gibiydim.
beni hep aynı yerimden yaralayan o eve
yine de döneyim döneyim istedim.

XXI
ah benim sesimle
söylesem de, inanmazlar
benzemiyor çünkü bir dile.

döndüğüm, döndüğüm ama döndüğüm
döndüğüm bu sema sensin. dönnnnnnnnn
düğüm.

sen benim kara ömrüme vuran
suyumu harelendiren sevincimdin.

XXXV
onu sevebileceğinin en yücesiyle sevdin.
titreme daha fazla kalbim.

bağışla kendini artık onu da
bırak gitsin.
bırak gitsin.

o senin en ezel gününden kaderin
sen onu nasılsa bin kere daha
seveceksin.

XXII
günler öylece kendi kendine geçsin diye
bir camın arkasında durdum
bana dokunmasın hiçbir şey
hiçbir şey yarama merhem olmasın
iyileşecekse, hiçbir şeysiz iyileşsin diye
bir camın arkasında durup
akan hayata ve zaman baktım.

bilirdim, biliyordum, biliyorum,
bittiğinde, geçtiğinde,
azaldığında sızı, iyileştiğimde,
o saman tadıyla karıştığında;
her şey daha acı olacak.

XXXIII
ne sanıyorsun?
ne sanıyorsun?
benim olan artık
senin de kaderin:

dağbaşı,
oradaki yaralı ıssızlık.

XXIII
biz iyileşmeyiz diyor ilhan
biz iyileşmeyiz bunu bil, diyor.
biliyordum: ağırdı
biliyordum: çok ağrıdı
biliyordum: adım adım
...

ben seninle sevgilim
mutsuz ama bahtiyardım.

XXIV
bir masal
bir taş ağırlığında olabilir mi?
olurmuş meğer.

birlikte bir masala inanmak istedim
ben seninle, sadece bu.
sen beni tek
tek
tek
bıraktın.

benim artık taş taşıyacak,
taş kaldıracak, taş atacak
halim mi var!

XXV
evet kara bir ömür bu benimki.
kara bir toprak.
gerçekle değil, hakikatle değil,
kalbimin aklıyla kurduğum
kara bir ömür.

yalnız değilim, biliyorum
binlercesi var, onbinlercesi vardı.
kara bir ömürle buradan geçen.

sen bundan böyle
gerçeğin yan yana getirilmiş
yamalarıyla yaşayacaksın.
ben çoktan çıvdırılmış bir şeydim
sevgilim.

XXVII
gözlerimde bir çita oturuyor birazdan deppppp
parrrrrrrrrrrrrrrrrr.

içimdeki çilekeş fuji' yi tırmanıyor sana
eski bir mektuptan gözlerime yağma
dünyanın bütün neonları yanıyor sönüyor
ve bir fotoğraf iki jiletle paramparça.

bir su aygırı kadar yaralıyım dünyadan
anlıyor musun?
içimde uzağa bakan bir zürafa var
hayat orda burda her yerde kaynıyor.


birazdan öleceğim, içeceğim su nerde?

XXX
kar şiddetle rüzgârla büyük bir kırgınlıkla
vardı gece yarısı dağlarına.
gelemem artık yanına.
ben kaybettiğime ağlayayım sen kaybettiğine ağla


XXVIII
ömrümü adadımdı.
elimden aldığın ve parçaladığın şey bu!
adaletin adını neden anmıyorsun burada da?
o yüzden büyük yaram
o yüzden büyük öfkem
o yüzden dinmiyor
içimde hepsi, hınca hınç.

hıncahıııııııııııınnnnnç.

XXVI
o kadar uzun yol geldik ki seninle
şimdi, sen ayrı ben ayrı olan o yolu
nasıl yürüyeceğiz?

(biz seninle yoldayken
yanımızdan ovalar, ağaçlar; titreşen
rüzgârlar akmıştı. bir yolumuz olduğunu,
yol kazalarını, yol yorgunluğunu
o zamanlar biliyor muyduk?)

XXXII
ömrü gurbette geçenler gibiydim senin yanında
duymadın mı, çok söyledim?
o uzun gurbette,
ben senin "adalet" diye diye nasıl unufak olduğunu
gördüm.
göre göre, duya duya,
yine de bigâne olarak her şeye.

bilmedin ki; ben senin gurbetinde delirmemek için
kalbimin aklıyla ördüğüm bir yıldızlı kubbede
yaşadım.

tecellinin içinde ecel durur sevgilim, görmedin mi?

adaletin içinde bir zalim oturur.

XXIX
sonra, çoook sonra, bu parçaların sonunda
sen beni kızını çok seven
bir anne olarak hatırla.

ben ki hiç kavuşamamıştım sana.

XXXXII
ve huzurla, içerde bir yumuşak ışık
dışarda dağların etrafını saran kızıllık vardı.
durmak için dünyanın dışında iyi bir sebep
ve bir ana enstrüman;
incecik bir müzikle piyanonun tuşlarına vuran.
yüzünde yeryüzünü gördüğüme duyduğum bir şükran.
her şeyin sertliğini gömen ve uyutan bir kış,
sen ki, de ki grand teton' a kar yağdı.
o karın ortasında önümüzden bir nehir
karla karışık akardı.

sarartma beni
sarartma beniiiiiiiiiiiiiiiiiii..sarartma.

XXXXIII
fazla insansın sen sevgilim fazla insan
bir barbarım ben oysa, bir hayvan
dilim bağışlamaktan söz eder benim
seninki adalet ve intikam.

söylemeye gerek var mı sevgilim
söylemeye gerek var mı şimdi
yetiştirdiğim en iyi nişancı vurdu beni
klimanjaro' nun karları sevgilim
klimanjaro' nun karları
innnniiiiiyor aşağı.

XXXIV
birini seviyorsan onu öldürme! demek kolay
oysa her âşık önce kendine sonra yanındakine cellat.
ve aşkta ölümün bir anlamı vardır, görklü kılınan
bozulsun diye im
her ateş önce yanını yoklar sevgilim.

bundan böyle ne vakit bir yangından artakalan
isle kararmış bir şair gölgesi görsen
başıboş, duran, susan, içinden yanan:
ya da bir kızkardeş, ağlayan kekliğine,
uzak ve göğsüne klarnet sesiyle dolaşan.

XXXVI
bunca zaman sonra, neden ona dokunmadığımı
neden çekmediğimi silahlarımı kınından
olanı biteni kalbime koyup kendimi çektiğimi
soruyorsan...
ona dokunmadıysam,

dokunmadıysam tek bir sebepledir...

bir barbar ancak eşitine dokunur.

XXXVII
akan sokaklarda yan yatmış otlara benziyorum
rüzgârla yana savrulan dallara.
aşk için ihanetle vuran aşk aşkm'ola?
ah ciğerimin köşesi, kavrula kavrula
kopuyor gönülbağım, sen bağla.

XXXXI
Bir nefeslik can kalsaydı sana üflerdim canımdan
Diyecekler; çok yüksekti ondaki zindan
Görmeli, eline almalı, sıvazlamıydın, öğretemeden
Yazgına kanat ol kol ol diyemeden ayrı düştüysem senden.
Buna yanarım çok, en çok buna yanarım inan.
Onaramazdım kırdığım yerleri
Onaramazdın kırdığın yerleri

Son bir nefesle sana sarıldımdı.
En acısı buydu.
En acısı buydu.

XXXIX
aşk iki kişi arasında asla eşitlenmeyendir.
ben bir divan şairi değilim ki sevgilim
sana bercesteler düzeyim
yine de giderayak, gözlerine, ellerine, ayaklarına
tutulmuşluğumu herkes bilsin isterim.
ben bu çıldırmış vaktin, ben bu yılan zamanının
paramparça edilmiş şairiyim.ne diyeyim!
yine de içimde, çooook eskiden kalma bir
ya leyl...ya leyyylllllllllle
bir çöl gecesine ismini bırakayım.

XXXVIII
bir dalda iki kiraz gibi
aşk ile öfke arasında
yanayana,
dursun bu aşk. aşk, mola!
ey yaban!
ayaklanacağım
ayaklanacağım!

dizlerimin bağını bağla.

XXXX
sözde kalır sevgilim
sözde kalır bütün sözler
aşk çünkü, aşk çünkü kendine
bir yol, bir ideoloji ister.

bilirim, çöl rüzgârında çalıdır bazı yaşlar.
sen sevgilim ilerde, biraz daha ilerde
bir tarihe başlayacaksın, orası işte
benim tarihimle başlar.

ve say, geriye doğru, tek tek
sende kalsın şimdi al bu taşlar.

(Her dizesini ayrı ayrı çok sevdiğim mükemmel şiir kitabı Yol'dan)

9 Aralık 2011 Cuma

Majezik

Kah şiirlerle, kah kısa cümlelerle geçiştirmekte olduğum sayfamı ihmal etmediğim ve blog hayatımı güncelleme gereksinimi hissettiğim için gecenin şu ilerleyen saatlerinde yazının başına oturmuş bulunuyorum. Oldukça uzun bir açıklama cümlesinden sonra bugünün esas konusuna geçeceğim.
Majezik.

Acılarımı hafifleten muhteşem ağrı kesici. Sürekli kullanılmaması tavsiye olunsa da iflah olmaz kronik ağrılarınızda parasetemol içeren ağrı kesicilerin imdada yetişemediği anlarda tek kurtarıcım. Dayanılmaz ağrılarım sonrasında gözümü hayata gece iki sularında açabildim. Öncesi karanlık. Ağrıdan bayılma noktasına geldiğimde ağrı kesicilere başvurma gibi bir özelliğe sahibim. O raddeye geldiğim vakit ise sihirli bir değnek istiyorum. Yutuşumla beraber "poff" diye dağılsın tüm ağrı. O denli hızlı olmasa da oldukça etkili bir şekilde sevgili mazejik yardımıma koşuyor. Duygusal bir bağ bile kurdum an itibariyle.

Hafif sarhoş bir kafayla sabahı eder miyim? Zaman gösterecek.

Yoğun bir iş günü olan cumayı nasıl geçiririm şu an idrakinde değilim. Düşünebildiğim tek şey mutluluk.

 Baş ağrımı öteleyen sevgili mazejik ne güzel şeysin sen!

4 Aralık 2011 Pazar

Yaralı Olduğunu Sanan Birisinin Hüznüne Gazel / Turgut Uyar

.
Şehir birden başladı, sol tarafta hendekler
işportacılar, dükkancılar ve akşamüstüne gidip gelenler
ve onun hüznü vardı

Şehirler olsun varsındı ve manavlar kapansındı.
evlerin ince bir buğuya, bir cinselliğe kapansındı

ve onun hüznü vardı

Aksaçlı ortodokslarla dövüşken çocuklar.
aşk romanları ve trafolar ve “Sen ne güzelsin”ler
kendilerini bitmez sansındı

Nalbantlar resamlarla ve bütün tarlalar çarşıda.
hele yılgınlıklar bir sabah temizliğinde
ve bir coşkudan artan sarı bir şeyler vardı

Bir yitik gibi yüceden, bir anı gibi bir sancıdan
ve onun hüznü vardı
“Her şey atılıyordu. Bitmiş sigaralar. otobüs biletleri. kullanılmış pamuklar muayyen zamanlarda. tarifeler. yaz gümrükleri. gazocağı iğneleri. kötü çıkmış resimler. bir yatma. bir evin oniki yıllık badanası. bir tarih kitabı. kazanılmış bir savaş ve sonucu. bir anlamsızlık. ölü bir çocuk ve pabucu. kibritler. sinemalar. Ve.”
onun hüznü vardı

Ah ellerim, ah beni hatırlayan herkes
Bir kötü romanda beşinci kişi gibiyim falan
ve beni tanımayan herkes

Ben aranan bir şeyim bir parça analjezik.
sesim dükkânsızlığın sesidir bir parça aralık
tahta kepenkli tahta kepenksiz bir parça aralık
Sokaklarda.
Havralarda.
Yataklarda.
Dünyada.

ve onun hüznü bir haydudun hüznüdür
biraz da kendinin yaptığı

TURGUT UYAR/ Her Pazartesi

Ayazdakilerin Türküsü-Alper Gencer


sevgilim, kışa rağmen çok soğuk dışarısı
ellerin üşünüyor, ben kışkırıyorum
yağıyor dünyanın en soğuk Afrikası
kazara bir çığa iniyorum bir dağla
köpürmeyi reddeden bir sabun kadar susuz
kusuyorum içimden tuhaf közler çıkıyor
üşüyorum üstelik bir kutup ayısıyım
kahrolsun vahşi kapitalizm!

sevgilim, bu burjuva sabunlarını emekçilerin küllerinden yapıyorlar
onlar her gün terliyor diye akıyor sermayenin makyajı
onlar birer kadavra olarak göğü yukarıda  tutuyorlar
kışın soğuk olur diyor pozitivist bir kedi
hayal kurmak için bir biletimiz bile yok
önce yoksulluk vardı sonra büyük ikramiye
piyangodan cephane çıkarsa bölüşürüz
kahrolsun vahşi kapitalizm!

sevgilim, sana rağmen çok soğuk dışarısı
Tanrı vergisi bu yıl ücrete bağlanacak
bütçe görüşmeleri açık bilânço der ki
bütün parklara büyük punto çakılsın
"banklarda uyumak yasaktır!" uyarısı
sevgilim bankta ölmek alnımızın yazısı
yeni yılın kutlu olsun, Allah kerim ve azim
kahrolsun vahşi kapitalizm!

                     Alper Gencer

Hain- Hayriye Ünal


Sana üç haftadır ihanet etmiyorum
Sana üç hafta dile kolay
Sana –laf aramızda- hafta değil
Tam üç koca ay
Bile değil gerçek olan üç yıldır
Ne ihanet… ne ikame…
Herhangi sebeplerle



Ben miyim taraçada bu oturan
Bu taraça halka bakan
Müzmin akıntılarla ben sırnaşık türkülerle
Koşuşan trombositlerle kanında bir delinin ben ay endam?
Çukur avuç bir dilenci bir de kapımdan geçmesin mi
Bükün dedim kulağını isteyicilerin
Haspama da tez elden kurşun döktürüverin

Sana merhaba der miyim desem olur mu
Bunu bile bilmiyorum sen orada nasılsın bunu da bilmiyorum
Bense iyi değilim, iyilerdenim ama
Hain olmadım hiç ne fikrimi bozdum ne ağladım bir damla
Bile harcamadım harcamadım
         Çelerek aklını çelimsiz bir adamın
Adımlarını birbirine dolaştırmadım vallahi dolaştırmadım




Ama şaştım kendi adımlarımı
Adımlarımla adamlarımla kaskalabalık başımla
Kafamda düştüm kireçli bir çukura
Şiirler yazıp şiirle örülecek bir kurtuluşa..
Kurtların uğramadığı bir kurtuluşa..
Bize yalan söylediler!
Kurtuluş yok!.. Olsaydı elverirdiler




İkinci yeni kendini kurtarmakla
Bize bıraktı boğuluşunu toza boğdu da açtığı yolu
Ne komik biz burada biz… yani ben
Ben… Ben düşeyazdım kostak çelmelerle
Usta fırçalarla suretimi çarpıttım da
Almadım bir lokma sofrasından sana küfredenin
Şiirler yazdım ve yasakladım ah u enin

Şiirle sana uzatılacak bir doğruya inandım
Sana bir şey uzatılabilir sandım
Sana bir şey uzatmakla
Küfre girdim girdabımda boğuldu bin saka
Üşüyerek ölürdüm hep üşürdüm hep üşürdüm kış yaz demezdim
Üşüşürdü sakalar düşlerimden taşarken
Hepsine bir mezar beğenirdi Ankara

Ô mon enfant épuisé!*
Üşürdüm kanat dalgandan “mollement balancés sur l’aile
Du tourbillon intelligent/ dans un délire paralèle”**
Bu civarda kaldırmazdı kimse beni, ölürdüm
Sanırım huylanmışlardı ölüşümden her gece
Sana bir elçi gönderseydim çullanıp üstüne korkuturdun
Sana bir kuş gönderseydim etine tamah eder vururdun




Beni bir kere affet ki çıkayım ihramdan
Keçe çadırda tozlandı saçımdan parça alayım
Sözcükleri kitapları taşa çalayım hepsi yansın
Affetmezsen ölüşümde bir yılgınlık olacak
Affetmezsen kan kusacak
Kin kusacak yağlı kendir paslanacak
Beni yüz bin affet bu kötü can ancak bağışlanacak

Hayriye Ünal

*   Behey benim bitap, verimsiz çocuğum!
** “Gevşekçe sallanarak kanadı üstünde
     Zihin kasırgasının
     Paralel bir sayıklama içinde”
     (Baudelaire, “Aşıkların Şarabı”)

Ne şiir ama...

3 Aralık 2011 Cumartesi

Bİ'SENDROM




Günlerden cuma, gecelerden ertesi. Günlerin geçiş hızına hayran kalmakla beraber, hoşnut değilim. 
          -evet, bu kadar-