11 Eylül 2012 Salı

Kapılar



Dünyanın bütün müziklerini dinlemişim de hepsine doymuşum gibi bir durum içindeyim birkaç gündür. Sanki bundan böyle dinleyeceğim hiçbir melodi beni mutlu edemeyecek. Sahip olduğum bu doygunluk hissinin kaynağı konusunda fikrim yok. Müziğe küsmüş de değilim. Hani bazen bütün cümleler kurulmuş size söyleyecek yeni bir şey kalmamış gibi hissedersiniz (ya da ben bazen öyle hissederim). Susmak bu tür zamanlarda takip edilecek en iyi yoldur.

Melodilerle zihninizin bulandığını düşündüğünüzde tehlikeyi melodiden uzak kalarak savuşturursunuz. Çünkü müzik öyle bir gücü barındırır ki içinde, depresyona girmeniz mümkündür. Yaşamdan tat alamayabilirsiniz.  Neden ikinci tekil şahsı merkeze koyarak anlatmaya çabalıyorsam!.. Halbuki hepsi kendini anlatan bir tekil şahsın huzursuzlukları.

Diğer bir yönüyle dinlediğim şarkıların sözleri değil de ezgileri daha fazla etkiler oldu beni. Yıllar öncesine ışınlayan da ezgiler, bugünü sorgulatan da. Sözleri hiç dinlemeden melodinin peşine düştüğüm vâkidir. Belki de bu nedenle Türkçe sözlü müzikleri pek dinlemez oldum.

Müzik dinlemeyle mutluluk/mutsuzluk arasında sıkı bir ilişki olduğu muhakkak. Mutsuzluğa kapılarını her daim açık tutmuş biriyim. Severim yani, kendime acımadan endişe duymayı, biraz asık suratlı olmayı. Her durumda kendi payına düşeni almayı. Öyle ciddi mutsuzluklarım olmadı. Hep baş etmeyi bildim ya da onlar kararında kaldılar zorlamadılar sınırlarımı.

Mutluluk ise her daim yanımdaydı. Her gün gözlerimin içine bakan iki kız çocuğuydu. Söyledikleri tek bir kelimeyle, yaptıkları ufacık bir hareketle mutluluğuma mutluluk kattılar. Daha ne olsun(du), ben mutlu olmayayım da kimler olsun(du).

Daha önce hiç duymadığım müzikleri dinlemek istiyorumdur belki de. Yaz boyunca bu konuda bana esin kaynağı olmuş, yeni pencereler açmış olan Limon Kokusu'nu anmadan geçemeyeceğim. Yeni bir melodi istiyorum hayatımda. Sözlerini anlamadığım müziğine ise bayıldığım bir melodi olsun. Mümkün müdür bu?