Edebiyatın özünde kişiyi iyileştiren bir şifacılık mevcut. Yaralarımın kabuk bağlamasını, zamanla yok olmasını edebiyata borçluyum. Onu sadece bir sanat dalı ya da bir görev belki bir iş olarak görmüyorum. Bir fayda da beklemiyorum kendisinden. Elbette benim de bir faydam yok ona. Yine de sağaltma gücünün oldukça yüksek olduğunu düşünüyorum.
Bir yazar değilim. Hiçbir zaman da olmadım. Fakat nitelikli bir okurum. Okumalarımı gerçekleştirirken ihtiyacım olan tek şey biraz daha zaman. Zamanımın kısıtlı oluşu, okuyacağım eserleri de doğru seçme zorunluluğunu getiriyor. Doğru sözcüğü burada alabildiğine öznel. Benim doğrularım, sevdiğim yazarlar, okumayı istediğim kendime has oluşturduğum liste. Yıllar önce okunmuş bir yapıtın yeniden hatırlanması, yeni çıkan bir yığın kitaptan en sevileninin seçilmesi, klâsik eserler içinde ruhuma en yakın bulduğum yazarı okuyuşum gibi.
Okumak için gereken ilk duygu bence haz. Seçtiğimiz tüm kitaplar bizim öznel listemizde yer alır. Tavsiyelerle hareket etsek de haz aldığımız yazarlar baş köşededir. Eğer okumak bize bir doygunluk, tatmin oluş getiriyorsa, keyif vermeyi bir kenara bırakıyorum heyecan ve haz duyuyorsak bir daha kopamayacağımız bir alışkanlık edinmişiz demektir. Kitap ve ihtiyaç sözcükleri hayatımızda yerini almışsa sorun kalmamıştır.
Edebiyatın sağaltma özelliğinden girip, okumanın faydalarından çıksam da bu aralar satır aralarında dolaşmamdandır bu. Bazen fena halde takılı kalıyorum iki satırın arasına. Keşke sadece satırları okusam. Aralarda dolaşmadan, yan yollara sapmadan. Bu da edebiyatın tuzağı işte. Bize görüneni vermek yerine gizlenenleri bulmamızı istiyor.Herkes kendi gizinin peşinde. Yazanın bile haberi olmuyor yüklenen anlamlardan.
Ne güzel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder