13 Ağustos 2012 Pazartesi

Yağmur desem?

Ankara son iki gündür yağmura teslim oldu. Alışık olduğum bir yağış biçimi değildi bu. Güneşin sıcaklığını hissederken aniden bastıran şiddetli bir yağmur yollarda seylabeler oluşturdu. Aradan yarım saat geçmeden bu kez hava karardı ve yine şiddetli bir yağmur. Bu durum kendini tekrar eder bir şekilde akşama kadar sürdü. Kâh güneşli, kâh karanlık bir gökyüzüyle muhatap etti bizi.

Mutsuz muydum bu durumdan?
Yağmurun yağışında birçok kişi gibi huzur bulanlardanım. Onunla ancak ve ancak mutlu olurum ben.

Yağmuru her daim uzaktan sevmişimdir. Öyle fazla ıslanmayı göze alamam. Cam arkasından, saçak altından, balkonun kıyısından seyretmeye bayılırım. Bu yağmuru daha az sevdiğim anlamına gelmiyor. Yağışını seyretmek ruhuma iyi geliyor. Eğer dışarda yakalanmışsam yağmura, hafifçe ıslanıp sığınacak bir yer arıyorum. Söylenmeden, nefret etmeden, "ah bir yağsın mübarek" deyip çok yağınca da lanet okuyanlardan olmadan sadece izliyorum.

Üniversitede iken ezberlediğim ilk şiir Tevfik Fikret'in "Yağmur" şiiriydi. Şarkılarda da önemli bir tema olarak karşımıza çıkıyor yağmur - ki sözüm bitince o şarkılara geçeceğim.-

Geçen hafta kaybettiğimiz yönetmen Metin Erksan'ın efsane filmi "Sevmek Zamanı" yağmurlu bir günle başlar. Sonbahar hem yağmurun hem de sevmenin zamanıdır. Kahramanın bir surete aşık olması gibi yağmur da bu temayı perçinler. Uzun uzun cümleler kurmaya lüzum yoktur, yağmuru göstermek, sesini duyurmak, adını anmak kâfidir. Yeni Türkü'nün "Resim" şarkısıyla harmanlanmış bu videoyu izleyin derim, zira "Sevmek Zamanı"nın en güzel yağmur görüntülerini içerir. Sevmek Zamanı için yağmur filmidir diyebiliriz.




Gelelim şarkılara:
İlki Gökhan Kırdar'dan, yağan bir yağmuru resmediyormuşçasına kulağımıza gönderen bir şarkı olacak (özellikle akustik versiyonunu seçtim, bu şekilde büyüleme gücünün arttığını düşünüyorum, bendeki etkisi o):


İkincisi ise doğrudan yağmura seslenen bir istanbul şarkısı; ama beni yıllar öncesinin Ankara'sına ışınlayabiliyor. Şarkı, Kesmeşeker grubuna ait, buyrun sevin lütfen:


Üçüncü şarkı ise bütünüyle İstanbul şarkısı. Belleğimizde derin izleri olan, bir kuşağın neredeyse şifrelerini eserlerinde barındıran MFÖ (bu şekilde yazınca onlara haksızlık ediyormuşum hissine kapılıyorum, halbuki onlar; Mazhar, Fuat, Özkan olarak anılmalı.) nün şarkısı:



Şimdiye kadar hızlı bir tempoda akan, eğlenceli olan bir şarkıyla karşılaşmadınız. Nedeni belli değil mi?
yağmur = hüzün.

Burada kuralı bozuyoruz.

Yağmurun yakıştığı en güzel şarkılardan biriyle devam edelim. Yağan yağmurun ardından uykusu kaçan bir çocuk gibi annesine sığınmış (ama ne hikmetse) bir başına ağlayanların şarkısı. Hepsi sevdadanmış efendim. Ezginin Günlüğü'nün "Oyun" albümündeydi "Düşler Sokağı" ve biz çok severdik. Tempolu olmasına rağmen hüzünlü bir yapısı var.





Yine çok sevdiğim bir şarkıyla "yağmur" faslını kapatacağım. Ne tesadüftür ki Teoman'ın en sevdiğim şarkısının adı da "Yağmur" Çok uzaklardan çağıran bir yağmur bu:



Varsa yağmur şarkılarınız, lütfen eklemekten kaçınmayın.
Eylül yaklaşırken yağmurun da yaklaştığının bilincinde olarak çekiliyorum huzurunuzdan.



4 Ağustos 2012 Cumartesi

GEYİKLİ GECE - TURGUT UYAR

Halbuki korkulacak hiç bir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk

Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak

Bir yandan toprağı sürdük
Bir yandan kaybolduk
Gladyatörlerden ve dişlilerden
Ve büyük şehirlerden
Gizleyerek yahut döğüşerek
Geyikli geceyi kurtardık

Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza
Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
Bilir bilmez geyikli gece yüzünden

"Geyikli gecenin arkası ağaç
Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
Çatal boynuzlarında soğuk ayışığı"
İster istemez aşkları hatırlatır
Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
Şimdi de var biliyorum
Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli

Hiçbir şey umurumda değil diyorum
Aşktan ve umuttan başka
Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor

Biliyorum gemiler götüremez
Neonlar ve teoriler ısıtamaz yanını yöresini
Örneğin Manastır'da oturur içerdik iki kişi
Ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
Öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
Koltukaltlarımız gitgide tatlı gelirdi
Geyikli gecenin karanlığında

Aldatıldığımız önemli değildi yoksa
Herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak
Gümüş semaverleri ve eski şeyleri
Salt yadsımak için sevmiyorduk
Kötüydük de ondan mi diyeceksiniz
Ne iyiydik ne kötüydük
Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
Başta ve sonda ayrı ayrı olduğumuzdandı

Ama ne varsa geyikli gecede idi
Bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan
Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
Büyük otellerin önünde garipsiyorduk
Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
Yahut bir adam bıçaklasak
Yahut sokaklara tükürsek
Ama en iyisi çeker giderdik
Gider geyikli gecede uyurduk

"Geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede
İmdat ateşleri gibi ürkek telaşlı
Sultan hançerleri gibi ayışığında
Bir yanında üstüste üstüste kayalar
Öbür yanında ben"
Ama siz zavallısınız ben de zavallıyım
Eskimiş şeylerle avunamıyoruz
Domino taşları ve soğuk ikindiler
Çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık
Gölgemiz tortop ayakucumuzda
Sevinsek de sonunu biliyoruz
Borçları kefilleri ve bonoları unutuyorum
İkramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
Daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum
Oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
İyice kurulamıyorum saçlarını
Bir bardak şarabı kendim için içiyorum
"Halbuki geyikli gece ormanda
Keskin mavi ve hışırtılı
Geyikli geceye geçiyorum"

Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.

Büyük Saat Toplu Şiirler (Dünyanın En Güzel Arabistanı)